Küllerinden doğdu, sektöründe lider oldu!

Antalyalı İş Kadını Nesrin Ayan Özben’in sahip olduğu Fenix, boya ve yapı kimyasalları sektöründe yüzde 30 pay ile bölge pazarında adından söz ettiriyor.


Avrupa’ya ihracat yapan Fenix’in yeni hedefi Özbekistan Markem erkek eleman arıyordu. “Ben zaten erkek gibi çalışıyorum” dedim. Müracaat ettim, hemen işe aldılar Dursun Bey bize, “Bu firmanın sahipleri Alman olsun. Siz de Almanlar’ın gönderdiği mühendisler olun” dedi.

Altımda Murat 124 araba vardı. Lastikleri kabak, kapısı kapanmıyordu. İlk atılımımızı panelvan alarak yaptık.

Türkiye’de yapı kimyasalları sektöründeki büyükler hariç, küçük çaplı üretim yapan firmalarda emeğim çoktur.

Ürünler su bazlı. Sentetik, kurşun içeren ürünler hiç üretmedik. İnsan sağlığına zararlı hiçbir şey üretmiyoruz.

Ya kazandıklarımı satacağım ya bana ödemedikleri gibi ben de ödemeyeceğim. Kazandığım ne varsa sattım.

Bayilerimden biri destek oldu. 2011’de buraya geldik. Kartvizitimde organize yazması bile bizi yukarıya taşıdı.

İlhan Kurtar, “senin hikayene Fenix uyuyor” dedi. Küllerinden doğan mitolojik kuş Fenix yeni markamız oldu.

Sektörün en büyük problemi eğitim eksikliği. Ürün seçiminde hatalar yapılması. Temelden çatıya kadar yapılan yanlışlar bizi etkiler.

Benim en çok geliştirmek istediğim ısı izolasyonu ürünü. Şu anda yapılan mantolama, ısı izolasyon ürünlerini doğru bulmuyorum.

Asıl isteğim; çalışanların mutlu oldukları, iyi yaşadıkları şirketi sürdürülebilir bir büyüklükte devam ettirebilmek.

Türkiye son yıllarda inşaat sektörü ile büyürken, kurulan firmalar da üretimleri ile değirmene su taşıyor. Erkek egemen sektörde uzun yıllardan beri büyük bir başarı ile varlığını sürdüren iş kadını Nesrin Ayan Özben, Fenix marka boya ve yapı kimyasalları ile pazarda önemli bir yere sahip. 2011 yılında Garanti Bankası’nın açtığı kadın girişimci yarışmasında 5.600 kişi arasında 15 kişilik finale kalan Nesrin Ayan Özben ile başlangıcından bugüne iş yaşamı, girişimleri ve ürünleri hakkında konuştuk.

İş hayatına nasıl başladınız?

Elazığ 1964 doğdum. Eğitim hayatımı İzmir’de tamamladım. Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni bitirdim. Okulumun son yılında babamın tayini Safranbolu’ya çıktı. Safranbolu’da tanıdığım birisinin aracılığı ile İzmir’de iş buldum. İlk olarak 4 yıl boyunca Ambosan firmasının imalat ve ar-ge’sinde cansiperane bir şekilde çalıştım. Ama o firmada tecrübe kazandığım zaman bana zam verilmedi. O sırada bir ilan gördüm. Şu anki Weber o zaman Markem’di. Erkek eleman arıyorlardı. “Ben erkek gibi çalışıyorum” dedim. Müracaat etmemle birlikte koordinatörleri beni aradı. Meğer beni merak ediyor, beni konuşuyorlarmış. Görüşmede müdürlerden birisi, ürettiğimiz ürünlerden birinin “formülünde ne var” diye sordu. “Bunu size söyleyemem” deyince inanılmaz bir şey yapmışım. Tevfik Bey, “aldığımız bölümün en yüksek maaşıyla hemen işe başlasın” dedi. Gelir gelmez oradaki bir takım formüllerin yanlış olduğunu gördüm. Eksikleri fazlaları tespit belirledim, tekrar dizayn ettim. 1 sene sonunda hiç tahmin edemeyeceğim kadar bir prim verdiler. “Ne bu” dedim. “Sen formüllerde öyle şeyler yaptın ki, burada ömür boyu otursan, zaten maaşını fazlasıyla çıkardın” dediler. 1 yıl sonra da şefliğimi verdiler. Orada hayatımın en mutlu iş hayatını geçirdim.

Alakasız sektörden müdür

Kendi işinizi nasıl kurdunuz?

Bu arada çok ilginç. Ambosan’da çalıştığım zaman İzmir’de 50 liraya Tamiş marka bir kazak aldım. Gittim Safranbolu’ya aynı kazak 250 liraya satılıyor. Maaşımın hepsine kazak aldım. Annem onları günlerde 200 liradan sattı. 2-3 tur attırdık. Ama daha sonra babam benim paramı göndermemeye başladı. Ben de vazgeçtim. O zaman dedim ki “ticarette iyi para var”. Markem’de laboratuvarda, sahada çalıştım. Bizi Almanya’ya, Hollanda’ya eğitime götürdüler. Orada anladım ki, Türkiye boya üretimi ve yapı kimyasalı konusunda Avrupa’dan hiç aşağı değil. Orada yeterli olduğuma dair bana inanılmaz bir özgüven geldi. Bu arada bu tür şirketlerde alttan yetişmiş kişileri hiç müdür yapmazlar. Alakasız sektörlerden müdür getirirler. Hammadde aldığımız bir şirketin satış müdürünü bize müdür yaptılar. Ama size bir şey yaptırmak isteyen insanın bilgili olması gerek. Bilgili değilse onu fazla sayamıyorsanız. Yüzde 25 ile olması gereken bir formülü, yüzde 4 ile denememi isteyen bir insanın isteğini yapmam mümkün değildi. Aramızda bilgi yönünden sıkıntı çıktı. 4 yıl izin kullanmamıştım. Bana “senin izinlerin birikmiş, tatile çıkman lazım” dedi. Tatil için 1997’nin sonlarında ilk kez Antalya’ya geldim. Antalya’ya geldikten sonra, arkadaşımın akrabaları Aksu Boya’nın kurucularındanmış. Bana “Aksu Boya muhteşem işler yapıyor. Sen çok bilgilisin, bizim de çevremiz var. Gel bu işi yapalım” dediler. Markem’de zaten sorun var. Kafama yattı. İzmir’e gidince istifa ettim. Genel müdür çok ısrar etti. 3 ay daha oyalandım. Sonra “Ben gideceğim” dedim. Gitmeyeyim diye hiçbir hakkımı vermediler. Antalya’ya geldik. Burada arkadaşlarımızla Kahraman Boya Sanayi’yi kurduk.

Alman mühendisler olduk

Ortaklığınız nasıl gitti?

Arkadaşlarımızla işler uzun sürmedi. “Bunlarla olmaz” dedik. Paramız yok, pulumuz yok. Ortak hareket ettiğimiz insanlar bizi yarı yolda bırakmış. Aklıma tanıdığım biri geldi. Markem’in yan komşusu. Bana bir konuşmasında, “Antalya’da Dursun Kanal var, Kanal Boya. Git onu gör” demişti. Kardeşimle gittik. Dursun Kanal’ı bulduk. Oda bizi görünce ancak maden bulsa bu kadar sevinirdi. İmalathanesi, makinaları var. Biz onları kiralayıp iş yapacağız. Bize “siz bu piyasayı bilmezsiniz gelin ortak olalım” dedi. Tamam dedik. Dursun Kanal’ın ikizleri vardı. İkizler, ben ve kardeşim 1998’de 4 kişi ortak Dekan Boya’yı kurduk. Dursun Bey bize, “siz bu firmanın sahibi olmayın. Bu firmanın sahipleri Alman olsun. Siz de Almanlar’ın gönderdiği mühendisler olun” dedi. Şirket, dekanlık mertebesinde anlamında. Biz 4-5 ay Dekan Boya’nın Almanlar tarafından gönderilmiş mühendisleri olarak çalıştık. Ama Dursun Bey’in inanılmaz borçları varmış. O zaman Varsak’taydık. 6 ay kaldık. Baktık ki olmuyor, kardeşimle biz ya al, ya vere getirdik. Firmayı borçlarıyla biz aldık. Dursun Bey’e de teşekkür borçluyuz. Akdeniz Sanayi’de bir yer kiraladık, 13 yıl kaldık orada. Bir gün babam, Safranbolu’daki müdürü ile Antalya’da karşılaşmış. Emlakbank’ta bize kefil oldu, kredi çektik, bir panelvan aldık. Altımda 1972 model bir Murat 124 araba vardı. Lastikleri kabak, kapıları kapanmıyordu. Hayatımızın ilk dönüm noktası panelvanı almak oldu. Bir anda baktık ki elimizin altında 10 tane şantiye var. Ama hiç kimse boya almak istemiyor, marka soruyor. 6 ay boyunca dükkanlara boya satamadık. Piyasayı tanımış olduk.

Kaliteli olsun, pahalı olsun

Şansınız nasıl döndü?

O sırada MOil Akaryakıt İstasyonları’nın sahibi Murat Bölünmez ile tanıştık. MOil istasyonların, fabrikalarının bütün boyalarını bizden aldı. Herkes çok kaliteli olsun, çok ucuz olsun ister. Murat Bölünmez, “çok kaliteli olsun ama çok pahalı olsun” dedi. Şirketimizin sermayesinde Murat Bölünmez’in katkısı çok fazladır. Pozitif Asansör’ün sahibi Tufan Bey de aynı şeyi söyledi. Bu iki insan şirketimize çok katkıda bulundular.

Yalnız boya mı yapı kimyasalı var mı?

Boyada 2006 yılına kadar uygulama yaptık, bayilik vermedik. Yapı kimyasallarında Altınaylar isminde bir firma vardı. Kalsit öğütüyorlar, öğütürken 800 mikronluk kısmı artık kalıyor ve dağlar oluşuyor. Bana “atıklarımızı seramik yapıştırıcısı yapabilir miyiz” diye sordular. Ben de deneriz dedim. Yaptık, bir şantiyede denedik. Ustalar inanılmaz derecede beğendiler. Formüllerini yazdım, tesis kurup üretmeye başladılar. Bunu duyanlar benden danışmanlık istemeye başladılar. Bu işi Türkiye’de yapan firmaları gezdim. Bu ürüne rakip ürün çıkarıp yerleştirdim. Ama hiçbir zaman bildiğim formülle değil, yol göstererek. Türkiye’de yapı kimyasalları sektöründe büyükler hariç küçük çaplılarda emeğim çoktur. 2002 yılında bu işe girdik. Varsak’ta bir yer aldık, yaptık. Orada ilk sıçramamızı kırıcı ve forklift almakla yaptık. Antalya’da yapı kimyasallarını ilk ben yaptım.

Ne tür ürünleriniz var?

Yapı kimyasallarının içeriğinde seramik yapıştırma harçlarının çeşitleri var. Yapı kimyasallarında; derz dolgular, ıslak zeminlerde seramikten önce kullanılan su izolasyonu, çatı izolasyonları, teknik tamir harçları, mantolama sıvısı, yapıştırıcısı dekoratif sıvaları var. Üç yıldır hazır sıva üretiyoruz. Su ile karıştırıp uyguluyorlar. Ani tıkaç malzemeleri var. Buna piyasada gölge tozu, kristalize deniyor. Bunların hepsi toz grubuna giriyor. Boyalarda; her türlü iç cephe, dış cephe, tavan, duvar boyaları var. Bunların mat, parlak, yarı matları, dış cephe tekstürlü boyalar, vernikler var. Tüm ürünlerimiz su bazlı. Sentetik bazlı, kurşun içeren ürünler hiç üretmedik. Fabrikamızda insan sağlığına zararlı hiçbir şey üretmiyoruz.

2008 krizinde büyük zarar

Uygulamayı ne zaman bıraktınız?

2003 yılında kardeşim ile ayrıldık. 2006’ya kadar uygulamalı boya işlerinden para kazanılıyordu. Ama bir gün tanıdığım bir uygulamacının şantiyesinde bir elemanı düştü ve öldü. Bizimle hiç ilgisi yok. O gün “benim artık şantiyem olamaz. Ben uygulama yapmayacağım” dedim. 2006’dan sonra hiçbir uygulama işi yapmadım. Uygulama yapmıyorsanız, çok boya üretmeniz lazım. Dolayısıyla seri üretim gerek. Biz boyayı çok satamayız. Herkes ulusal markalardan almak istiyor. O zaman satacağımız bir işe girelim dedik, yapı kimyasallarına yöneldik. O zamanki markamız Dekaser. Marka bizi zorlamaya başladı, gitmiyor. Tek sınıf yapıyoruz, ikinci sınıf yok. Antalya’da seramik showroomlarında bayilikler oluşturduk. Seramik yapıştırıcısında çok ilerledik. O zamanlar üretim, lokasyon açısından yerele yayılmamıştı. İzmir’den, İstanbul’dan, Eskişehir’den dağılıyordu Türkiye’ye. Bizim bayilerimize nakliyeden tasarruf oldu. Nakliyeye ödeyeceklerini kendileri kazanmaya başladı. Bu böyle yayılınca yavaş yavaş diğer firmaların burada üretim yerleri olmaya başladı. Bu arada büyük boya firmaları ekonomik sınıflar çıkardılar. Biz de yapı kimyasallarında epey bir alt yapı oluşturduk. Neredeyse bütün seramik satıcıları benim bayim olmuştu. 2008 krizine kadar para kazandık.

Organizeye ne zaman geldiniz?

2008’de üç büyük toptancım battı. On Yapı firması Onser diye bir ürün ürettirdi bana. 8 ay ürün aldılar, çeklerini verdiler. Hiç ödemediler, batıp gittiler. On Yapı’nın çekleri ile karşı karşıya kaldım. Bunalıma girdim. Her şeyimi kaybetmek üzereydim. Ya o zamana kadar elde ettiğim her şeyi satıp yoluma devam edeceğim, ya da bana ödemedikleri gibi ben de ödemeyeceğim. O güne kadar kazandığım ne varsa sattım. İyi ki satmışım, bu piyasada en önemli şey kredi. Bütün borçlarımı ödedim. Organize’ye müracaat etmiştim yer çıkmıştı. Gidip gitmemeyi düşündüm. Sonra “ben buraya geldiğimde de hiçbir şeyim yoktu. Şimdi bu işi biliyorum, çevrem var” dedim. Bayilerimden biri bana destek oldu. 2011’de buraya geldik. Kartvizitimizde organize yazması bile bizi inanılmaz yukarılara taşıdı. Memur çocuğu olduğum için büyük düşünemedik. Burası 6 dönüm. “6 dönümü ödemeye gücüm yetmez 3 dönüm olsa” diyordum. Çünkü 250 metrekarede yapıyordum. Şimdi keşke 10 dönüm alsaydım diyorum. Burada ikinci hamlemizi 4 yıl önce robot yatırımı ile yaptık. Günlük 125 ton üretiyoruz. Robot banttan gelen ürünü alıp palete diziyor. Bir vardiyada iki insanın yaptığı işi yapıyor.

Fenix pazarda yüzde 30

Fenix markası nasıl oluştu?

Organize’ye yeni geldik. Bu kadar badire atlattık, her şeyi geride bıraktık. Yeniden doğmak istiyoruz. Arkadaşım İlhan Kurtar, “senin hikayene Fenix uyuyor” dedi. Firmamızın isim babası İlhan Kurtar’dır. Küllerinden doğan mitolojik kuş Fenix kafamıza yattı. Her şeyi Fenix yaptık. Hatta Dekan’ı ikinci plana aldık. Organize’de Dekan ve Dekaser’le devam etmedik. Boya ve yapı kimyasalların tamamı Fenix oldu. Fenix’te ciddi kararlarımız ve anayasamız var. Özellikle toz grubunda şantiyelere kesinlikle mal vermiyoruz. Mutlaka bir bayimizden geçmek zorunda. Bu bizi rakiplerimizin arasında çok üste taşıdı. Piyasada tutunmamızın en büyük nedeni bu davranışımız oldu. 2011’den sonra boya ve toz grubu Fenix olarak devam ediyor. Boya grubumuz hala büyük projelere, uygulama firmalarına, şantiyelere satış, yapı kimyasalları grubu bayilikler şeklinde sürüyor. Şu anda bir Akdeniz bölge distribütörümüz var. Yaklaşık 60 noktaya biz hizmet veriyoruz. Antalya, Isparta, Afyon, Uşak, Konya ve Fethiye’de bayiliklerimiz var. İzmir’e de gitmek istiyoruz. Ama uzak bölgelere gitmek nakliyeden dolayı maliyetleri yükseltiyor. Bizim işte nakliye çok büyük sorun. 200 kilometrenin üzerine gitmek çok rantabl değil.

Sektörde payınız ne kadar?

Fenix olarak bütün seramik mağazalarında ikinci ürün olarak varız. Birinci ürün olduğumuz yerler de var. Bu satıcıya bağlı. Öyle müşteriler var ki marka bağımlısı. İkinci ürün olarak varız ama tonaj olarak daha fazlayız. Bu bölgede pazarın yüzde 30’una hakimiz. Bizim bütün ürünlerimiz TSE’li, CE belgemiz var. Aynı zamanda kalite yönetim standardı ISO belgemiz var. Zaten bunlar olmadan böyle bir yerde çalışma imkanınız yok. Bir yıl önce de Avrupa’ya ihracat başladı ve devam edecek. Üst sınıf en iyi seramik yapıştırıcısını yaptık. Ekonomik duruma baktığınız zaman tek çıkar yol ihracat gibi görünüyor. Marttan sonra Fenix’i Avrupa’da yaygınlaştıracağız. Toplam 56 çeşit ürünümüz var. 36’sı yapı kimyasalı, 20 tanesi boya grubunda. Çok daha çeşitlendirmek mümkün ama. Ama ürün çeşidi demek, stokta inanılmaz torba maliyeti demek.

Avrupa’da fotoğraf hayali

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Fabrika alanımız 6 dönüm. 1.600 metrekaresi kapalı. 500 metrekare daha kapatacağız. Hacim olarak en büyük girdimiz agrega. Yazın sorun olmuyor ama kışın yağmurlu günlerde ocaklar çalışmıyor. Hammadde için 10 günlük daha stok alanı yapacağız. Biz bir de inşaat yaptık. Yaptığımız konutlarımız satılmadı duruyor. Onların satılması gerek. Şirkette birinci hedefim bankalardan kurtulmak. İkinci hedefim Avrupa’da bu ürünü büyütmek. Yapı kimyasallarında ürünü yurt içinde bu bölgenin dışına çıkarma hedefim yok. Markamız güzel, biliniyor. Çeşitli bölgelerde markamızı vererek, yerel üreticilere ürettirme düşüncem var. Özbekistan’da bu işi yapma planımız var. Oraya bir tesis kurabiliriz. Henüz daha olgunlaşmadı. Ama önceliğim Avrupa. Fenix’in Avrupa’da fotoğraflarını görmek istiyorum. Asıl isteğim çalışanların mutlu olduğu, iyi şartlarda çalıştıkları, iyi yaşadıkları bir şirketi sürdürülebilir bir büyüklükte devam ettirmek. Ailemde işimi benden sonra götürebilecek kimse yok maalesef. Yeni ortaklı bir şirket kurup, markamı o şirkete satıp, burayı da o şirkete kiraya vermeyi düşünüyorum. İş yapamayacak duruma geldiğim zaman yok olmaması için böyle bir şey planlıyorum.

Ucuza maletme sevdası

Sektörün sorunları neler?

Sektörün en büyük problemi eğitim eksikliği. Ürün seçiminde hatalar yapılması. Temelden çatıya kadar yapılan yanlışlar bizi etkiler. Biz en son aşamadayız. Zemin düzeltilmeden yapılan seramik kırılır. Yapıştırıcısı iyi değildi denir. Müteahhitlerin üç liralık işi bir liraya vermeleri. Herkesin daha ucuza maletme sevdası yüzünden işler düzgün yapılmıyor. Bizim ürünlerimiz tamamlanmamış ürünlerdir. Tamamlanmamış ürünlerde toplam kalite; işçiliğe, ürünün kullanılmasına, zeminin hazırlanmasına bakar. Ürünün doğru yerde seçilmesi, kullananın çok iyi olması, cephesine göre karar verilmesi, uygulanan bölgenin iklimine göre karar verilmesi çok önemli. Ustaların gerçek anlamda sertifikalandırılması lazım.

Yeni ürün fikri var mı?

Ürün geliştirmeye devam. Benim en çok geliştirmek istediğim ısı izolasyonu ürünü. Şu anda yapılan mantolama, ısı izolasyon ürünlerini doğru bulmuyorum. Straforların, gazla şişirilmiş malzemelerin bir süre sonra yok olduğunu, nefes aldırmadığını hepimiz biliyoruz. Bunların doğal yollarla olması lazım. Aslında böyle şeyler de var ama büyük firmalardan bunların çıkmasına engel olunuyor. Mesela sıvaların ponza ile perlit ile yapılması lazım. Bu malzemeler gazla şişirildiği için bir süre sonra gaz çıkışları, büzüşmeler oluyor, sonunda zeminden kopmalar başlıyor. Yakında yaşanacak bunlar göreceğiz. Yapı kimyasalı şeklinde ısı izolasyonu yapmak mümkün. Mümkün ama bunu yapanlar rekabetten dolayı bırakmak zorunda kaldılar.